YAŞAR KEMAL TADI
Münire Çalışkan Tuğ
Kimi tatlar
insanın damağına öyle bir yerleşir ki onlardan uzak durmanız olası değildir.
Bağımlısı olur, yediğiniz her şeyde ondan bir parça ararsınız. Bulamazsanız
ne karnınız doyar, ne de gönlünüz.Yarım kalırsınız, tamamlanamazsınız, hep
aranırsınız.İşte benim için Yaşar Kemal böyle bir tattır.Bağımlısı olduğum, beş
duyumu ayrı ayrı besleyen bir tat. Onun kitaplarını okurken , kendimi
doğanın ortasında buluveririm;
doyasıya gördüğüm, kokladığım,
dokunduğum, şarkısını dinlediğim ve gürül gürül akan sularını kana kana içtiğim
doğanın.
Yaşar Kemal
okurken, yüz bin çiçek olurum; yüz bin renkli çiçek Anadolu'nun
yaylalarında.Onun insanları gibi giyinir, Çukurova'nın uçsuz bucaksızlığında salınırım.Kitabın
sayfalarından süzülüp dağ bayır gezerim; susuzluğum diner, Anadolu'nun serin
ırmaklarına değince dudaklarım, dumanlı dağlarıyla hayallenir, çiçeği, ağacı,
kuşu, arısı; alı, moru, yeşili ile gönenirim.
Soğuk bir kış
gecesinin ayazında, sıcak çayın tadını ve kokusunu hissederim iliklerimde. Bulgur
pilavının üstüne dökülen kızgın yağın “cosss”lamasını duyar, kabarcıklarıyla
iştahlanır, kokusuyla dellenirim.
Yaşar Kemal okurken inatçı bir direnç hisseder, sarp bir kayayı
tırmanan Meryemce olurum, başını kızdıran güneşe aldırmayan; ya da İnce Memed beni kaldırsın isterim dağa. Çakırcalı Efe'nin
kaya dibindeki sofrasına kurulurum
korkusuzca, soğan ekmeği efsanelere katık
ederim.
Geçmişi
karışık, korkaklıkla dostluk arasında gidip gelen Koca Halil olur, bir yandan linç edilmekten,
diğer yandan da öldürülecek kadar ciddiye alınmamaktan korkarım. Gençliğimde
döngeleyi haber vermedeki isabetimle köylünün itibarını kazanırken;
yaşımın ilerlemesiyle, gördüğümü ve bildiğimi
görmezden, bilmezden gelirim; yaşlandığım için göçe almayıp köyde yalnız
bırakacaklarından korktuğum için.
Kimi zaman da, Kör
Abdal Zeyki'nin bağlamasını alıp elime, kanadı kırık turnaya türküler söylerim. Sonra bir mucize olur,
açılıverir gözlerim; turna uçar gider. Ya
da Florya'da, çocukların yakaladığı
kuşları satın alıp azat buzat bırakırım
İstanbul'un mavi göğüne; kiliselerin, havraların, camilerin önünden.
Yaşar Kemal okurken, Anavarza kayaları gibi
başı dumanlı bir dağ olmak isterim. O
kayalıklarda talan edilen kuş yuvalarından yerlere saçılan yavruların son
çırpınışlarıyla içim ürperir; ama
kızamam Hasan'a. Yılanlar gelir gözlerimin önüne, insan kılığına girmiş
yılanlar. Etrafını çevirdikleri
Esme'yi korkutmak için tıslayan,
onun küçücük ve sevgi dolu oğlunu zehirlemek için çevresinde dönen
yılanlar. Sokağa çıksam peşime
düşeceklerimden korkarım . Oysa Esme korkusuz, dimdik durur. Yerden bir taş,
bir taş daha alıp kafalarını ezesim gelir;
hınçlanırım okuduğumun bir roman olduğunu bile bile.
Ve daha nice
doyumsuz tatlar...
Yaşar Kemal'i okurken çiçeğe durur dallarım, bahar bahar
tazelenirim. Duyarım, görürüm, işitirim, dokunurum, tepeden tırnağa doyarım. Direncim
artar, yüreğim güçlenir; yolumdan asla
dönmem , kafama koyduğumu yaparım.
aydili
sanat dergisi
ARALIK 2015
SAYI:16