belleğim
tutsak
düşlerim yaralı kollarım bileklerimden kesik yağma kar kan damlar üzerine çığlığa boyanır beyazın
ARTIK SUSMAYACAĞIM ANNE Münire ÇALIŞKAN TUĞ
Bugüne kadar
hep sustum anne. Başımın rahat olması
için, dilimi hep kısa
tutmamı
istedin. Beni ayıplar, günahlar, geleneklerle sarıp sarmaladın. Ne zaman konuşmaya kalksam,
sözlerimi yutup sustum. Sustukça kanadım, yaralarımdan korktum anne. Korktukça içime ağladım, kabuslara uyuyup, karanlıklara uyandım. Sözcüklerim, sesini yitirip beni terk etti. Yalnız, savunmasız
kaldım anne.
Artık
susmayacağım anne. Sen de bugün, sözümü
kesmeden dinle beni. Susturmaya çalışsan da konuşacağım. Hem bugün sadece ben
değilim: Güldünya’yım, Ayşe Paşalı’yım, Hasret’im, Erguvan’ım, Serpil’m N.Ç’yim ve daha niceleriyim biraz.
Önce senden başlayacağım anne.
Kardeşim
sünnet olduğunda şölenlerle, düğünlerle onun erkekliğe
geçişini kutlarken, ben regl
olduğumda nedenini anlayamadığım tokadın patlayıvermişti yüzümde. Günlerce
ağlamıştım gizli gizli. Belki o tokadı yemeseydim susmazdım . Yaşadığım her şeyi sana anlatmak
istediğimde, ilk tokadınla yandı yüzüm. Korktum, utandım ve sustum.
Babam
kardeşime : “Haydi oğlum pipini göster
amcalara, teyzelere, görsünler nasıl erkek olduğunu.” dediğinde, gururla gülümsediğini
görür gibiyim bugün de . O gün, kardeşimin - hem de aile bireyleri tarafından- topluca
taciz edildiğini düşündüm. Siz, bu
gösterilerinizin ve erkekliği öne çıkaran nice davranışınızın, zamanla toplumu tehdit eden bir bombaya dönüşeceğini görmekten uzak, gururlandınız. Ben
korktum ve sustum.
Babamın en
yakın arkadaşı “ Sivilcelerin çıkmış.” deyip, yeni yeni
uyanan göğüslerimi sıktığında parçalandım,
parçalarım her yana saçıldım cam kırıkları gibi. Onları toplayıp
yapıştırmaya, kendimi onarmaya çalıştım, beceremedim. Hep eksik kaldı
bir yanım anne.
İlkokul
öğretmenimin, babacan tavırlar
takınarak, elini omzuma atıp, oradan göğüslerime kadar uzandığını kimseye
anlatamadım. Korktum , utandım ve sustum.
Göğüslerim
hala acıyor anne.
Büyüdüm.
Otobüsteki kalabalıktan faydalanarak kalçamı avuçlayan adamın yüzüne baktım.
Bir şey yapamadım. İğrendim,utandım ve sustum.
Akşamları eve
gelirken arkamda duyduğum ayak sesleriyle ürperdim. Arkamı kollayarak yürümekten
yoruldum anne. Çarşıda, pazarda -ne giydiğimden bağımsız - aç erkeklerin bakışlarından, “Ne bakıyorsun?” dediğimde pişkin pişkin
sırıtmalarından, yanımdan geçen arabaların yavaşlayıp içindekilerin laf
atmasından, bir erkeğin yanından geçtiğimde söylemeye başladığı cinsel içerikli
şarkıları duymaktan , iğrenç kahkahalar, mide bulandıran dokunuşlardan ve daha
nicelerinden yoruldum anne.
Ne
giyineceğime, örtünüp örtünmeyeceğime, kaç çocuk doğuracağıma, kürtaj olup
olmayacağıma, çalışıp çalışmayacağıma karışan yöneticilerin her gün televizyon
kanallarında boy göstermesinden usandım.
“ Ben kadın erkek eşitliğine inanmıyorum, örtüsüz
kadın perdesiz eve benzer, evdeki işler yetmiyor mu, siz kadınlar işsizlik
nedenisiniz, çalışan kadın fuhuşa davetiye çıkarır….” sözlerinden yoruldum . Daha neler neler dediler de ben
duymak istemedim. Çok yoruldum anne, sustukça yoruldum.
Dün
Özgecan’ın cenazesi vardı. Hani
Mersin’de toplu taşıma aracıyla evine giderken kaçırılan, tecavüze
direndiği için öldürülen, önce kolları kesilip, sonra vücuduna benzin dökülüp yakılan ve ıssız bir yere atılan üniversite öğrencisi Özgecan’ın. Kadınlar tabutuna erkek eli değsin istemediler.
“
Özgecan’ın tabutu çok ağır, o tabutu taşımaya erkeklerin gücü
yetmez.” deyip sırtladılar.
Bugün ben de
Özgecan için siyahlar giydim. Eylemdeyim anne. Sokak aralarından birer ikişer
çıkan kadınlar, sel olup aktılar meydana dalga dalga.
Morarmış
gözleri, kırılmış kolları, vücutlarındaki bıçak yaralarıyla geldiler.
O güne kadar
sustukları sözcükleri kuşanıp geldiler.
Oyunlarından
koparılıp gelin yapılanlar,
çocukluklarının ellerinden tutup geldiler.
Beşik
kertmelerine, namus cinayetlerine, törelere “Hayır” demek için geldiler.
Analı- kızlı
geldiler, babalarından kaçarak geldiler. Ses olmak, söz olmak, o güne kadar boğulan
çığlıklarını birleştirmek için geldiler. Ne çok geldiler anne.
Çığlıklar, acılar, umutlar pankart oldu, ses
oldu, söz oldu; çınlıyor her yanda.
Ben de sesimi
buldum anne, artık susmuyorum. Kol kola girip hep birlikte haykırıyoruz:
Yasta değil, isyandayız.
Evrensel gazetesinin
Ekmek ve Gül ekinde 7 Mart 2015 tarihinde yayımlanmıştır.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder