Yıldızlara Yolcu Ettiklerimiz
Münire Çalışkan Tuğ
Barışa Çağrı
7 Ekim
Çarşamba. Yoğun bir iş günü. Akşam katılacağım toplantının ve 20 yıl önce
birlikte çalıştığım arkadaşım Elif Çuhadar’la buluşmanın heyecanı içindeyim. Yılların biriktirdiği özlemin sona ereceğini
düşündüğüm için hiç yorgunluk hissetmiyorum. Elif, benim de 93’ten beri içinde
bulunduğum, önce üyesi olarak, sonra da değişik yönetim organlarında görev aldığım
EĞİTİM- SEN’in Genel Eğitim Sekreterliğini yapıyor. Kocaeli’ne 10 Ekim’de Ankara’da yapılacak olan Barış
Mitingi’ne çağrı amaçlı gelmiş.
Kastamonu
Cide’de Elif’le birlikte çalıştığımız Dilber’e, Elif’in Kocaeli’nde olduğunu ve
akşam Eğitim Sen Kocaeli Şubesinde toplantı yapılacağını haber veriyorum.
Biliyorum ki Dilber de çok özlemiştir ortak arkadaşımızı. Dersten çıkar çıkmaz
bulduğum ilk araca atlayıp soluğu şubede alıyorum. Elif sendikada bizi
bekliyor. Yılların özlemiyle sarmaş dolaş oluyoruz. Ondaki hüzün ve üzüntü hali
şaşırtıyor beni. Biz bir masanın etrafına oturmadan eşim arıyor ve o hiç
duymak istemediğim haberi veriyor: “Sennur Sezer ölmüş.” Ben
“Olamaz!” diye çığlık atıyorum. Barışa çağrı için gelen, yıllardır görmediğim
ve çok özlediğim arkadaşımla daha özlem gidermeye başlamadan yanıyor içim. Bir
barış neferini kaybetmenin acısıyla sarsılıyorum. İşte o zaman Elif’in hüzünlü
görünümü anlam kazanıyor. Yoğun iş temposuna yetişmeye çalışırken, gün içinde
duymadığım, hiçbir zaman duymak istemeyeceğim acı haber içimi kanatıyor. İşçi
ve kadın mücadelesinde hep en önde yürüyen, sadece benim değil, herkesin Sennur
Abla’sı olan bu yiğit ve üretken kadının
ölümünü kabullenemiyorum. Gözlerimden yaşlar sızıyor, yüreğim kor ateşlere
yanıyor. Şimdi barış mitingine katılmak, Sennur Sezer’in anısına saygı duymakla
eş anlamlı olarak daha bir önem kazanıyor.
Toplantıda
barış mitinginin önemi, alınan önlemler, dikkat edilmesi gerekenler, olası
provokasyonlar ayrıntılı alarak konuşuluyor. Geniş bir katılım sağlanmasının
önemine değiniliyor. İki buçuk saat süren toplantının sonunda sendikadan
çıktığımızda yağmur yağıyor. Yağmura hazırlıksız yakalanıp ıslanıyorum. Eve
gelinceye kadar da epeyce üşüyorum. “Ne olursa olsun hasta olmamalı, bu mitinge
katılmalıyım.” diye düşünürken ertesi gün ateşleniyorum. Perşembe gününü zor
bitiriyorum. Eve geldiğimde ateşim iyice artıyor. Dolayısıyla mitinge
gidemiyorum.
9 Ekim
Cuma akşamı ve gecesi benim için oldukça zor geçiyor, bir yandan da Barış
Mitingine gidememenin üzüntüsü içime dert oluyor. Geceyi uykusuz geçiriyorum.
Sabaha karşı dalmışım, eşim sabah erken uyandırmıyor beni, saat 10.10’de
uyandığımda hemen televizyonun kumandasına gidiyor elim. “Bakalım kaç bomba
patlamış?” deyiveriyorum bilinçsizce. Televizyonu açınca karşılaştığım
görüntüler korkunç. Bir süre kilitlenip kalıyorum ekran karşısında. Bir korku
filmi yayımlanıyor sanki. İlk aklıma gelen Fevzi Ayber oluyor. Hemen arıyorum.
Sesini duymak, sağ olduğunu anlamam demek. “Çok kötü” diyor, sesi titriyor. Ben
onun sesinin titrediğini hiç duymadım. Vahşetin boyutlarını onun sesinden
tahmin etmem olası. Sonra aklıma gelen herkesi arıyorum. Kimi ağlıyor telefonda,
kimine ulaşamıyorum.
Görüntüler
tekrar tekrar yayımlanıyor televizyon kanallarında. Gençler “Bu meydan kanlı
meydan” diyerek halay çekiyor. Birden alevler yükseliyor, ardından çığlıklar… “Bakalım
kaç bomba patlamış” dediğim için kendimi suçlu hissetme duygum gençlerin söylediği
şarkı ile ortaklaşıyor. “ Onlar da biliyorlar mıydı başlarına gelecekleri? O şarkıyı onun için mi söylüyorlardı?” diyorum
içimden.
Sonra bizim
telefonlarımız çalmaya başlıyor. Yurdun değişik yerlerinden arkadaşlarımız,
bizim de Ankara’da olduğumuzu düşünerek, bizden haber almak için arıyorlar.
Birbirimizin sesini duymak yetiyor ama sevinemiyoruz hayatta kaldığımıza. Parçalanan
canlarımız, barışı bombalayanların yarattığı vahşet sözün bittiği yer. Bir saat içinde birer birer
sosyal medyaya düşüyor yitirdiklerimiz. Önce Şebnem, ardından Ali Deniz. Sonra ardı arkası gelmiyor yitirdiğimiz
barış güvercinlerimiz.
“ Ah Sennur Abla" diyorum "Sen gittin, oğulların kızların da gitti."
Şimdi 10 Ekim'de yıldızlara yolcu ettiğimiz dostlarımızın mücadele gücünü de kattık mücadelemize. Bundan gayrı onlar için de alanlardayız, onların yerine de barış istiyoruz.
Ütopya Yayınevi-Ekim 2016