11 Aralık 2015 Cuma

HERKES TEK BASINA ÖLÜR

                                         “ANNE, FÜHRER OĞLUMUZU ÖLDÜRDÜ.”
   İnsanlar kendilerini başkalarına anlatmak, başkalarından da öğrenmek için, eski çağlardan  bu yana  çok değişik iletişim biçimleri kullanmışlardır.Ateş yakıp dumanı gökyüzüne salmışlar,güvercinden yararlanmışlar, resim yapmış, kitap yazmışlardır.En çok da yüz yüze iletişimi tercih etmişlerdir. Ancak, insanlık tarihinde  öyle zamanlar olmuş ki, bu en zorunlu ihtiyaç tehlike olarak görülmüş, izlenmiş, olmadı yasaklanmıştır;ama insan bir yolunu bularak duygu ve düşünce paylaşımını gerçekleştirmiştir, zindanlara tıkılma, en ağır işkence biçimlerini yaşama, ölme, öldürülme tehlikesine rağmen.
   Aydın Çubukçu,Evrensel Kültür dergisi Mart 2013 sayısında, kitlelere ulaştığında dünyayı değiştiren bir güce dönüşeceğine inanılan iletişim araçları olarak, özellikle de pratik bilincin oluşmasında, duvar yazılarından , afişler, pankartlar,kuşlama için hazırlanan kağıtlar, bildiriler, pullardan ve daha da geliştirilen resimlerden söz eder.Denebilir ki, yaşanan her olay, kendi bilgilenme, bilgilendirme ve kamuoyu yaratma araçlarını da oluşturur.
  1940-1942 yılları arasında Alman polisinin sürdürdüğü yasa dısı çalışmaların dosyalarından yaptığı araştırmalardan da  yararlanılarak Hans Fallada tarafından yazılan Herkes Tek Başına Ölür romanı da insanların yaşadığı acılara ışık tutarak, benzer acıların başkaları tarafından yaşanmaması için, işçi sınıfından bir karı-kocanın , zor koşullar altında, canlarından olma pahasına da olsa direnişlerini, bu direnişte kullandıkları bilgilendirme araçlarıyla birlikte sunuyor bizlere.
     Romanda,   1940’lı yıllarda Berlin’de, Quangel çifti, kendi halinde bir yaşam sürmektedir.Otto Quangel bir fabrikada işçidir.Karısı Anna Nazi partisi kadın kollarında çalışır.Tek çocukları olan küçük Otto’ları Nazi ordusunda askerdir.Bir gün,bütün yaşamlarını, hayata bakış açılarını değiştirecek haberi alırlar.Otto’ları savaşta ölmüştür.Onun, Führer ve vatan uğruna canını vermiş bir kahraman olduğu, herkese örnek bir asker olarak kahramanca öldüğü haberini alan Quangel’ler için artık hiçbir şey eskisi gibi değildir.O güne kadar Nazi partisine bağlılığından ödün vermeyen Anna Qungel “Yalan, her şey yalan, bütün bunlara, lanet olası savaşa sizler neden oldunuz.” diye feryat etmeye, Nazi partisine bağlılığını sorgulamaya  başlar.Yeni bir bilinç akışı başlamıştır Quangel’lerde. .Şavaşa karşı çıkılmalı, diğer anaların çocuklarının ölmesine  engel olunmalıdır.
   Küçük kartpostallar hazırlayıp  zor da olsa bunları insanlara ulaştırarak halkı Nazi vahşetine karşı uyarmak ister baba Quangel, Başlangıçta, içinde biriken korku ile kocasına engel olmaya çalışan Anna Quangel de katılır bu faaliyete.İlk  Karta “ Anne,Führer oğlumuzu öldürdü.”  yazılır ve belirlenen yere bırakılır.Kartların amacına ulaşıp ulaşmayacağından emin değillerdir.Onlar, Führer’in peşinden gitmeyen, ona karşı çıkan, direnenlerin olduğunun bir kişiye bile ulaşmasını önemserler.
   İnsanlar öyle bir korkuya hapsedilmiştir ki, iki yıl boyunca hazırlayıp dağıtılan  yüzlerce katran neredeyse tamamı , Kartları bulanlar tarafından, içinde ne yazdığı dahi okunmadan, üstelik  onu  ellerinde tutarken bile öleceklerinden korkarak   polis şeflerine teslim ederler. Polis şefinin odasındaki haritada, isyancıları yakalamak  ve cezalandırmak için  kartın bulunduğu yer işaretlenir.
  İki yılın sonunda yakalanan Quangel çifti, kararların halk adına alındığı söylenen mahkemelerdeki  sorgulama ve işkenceler sırasında da büyük bir direnç gösterirler.Otto Quangel “İşlemiş olduğum suç mu? Ben suç falan işlemedim. Bir kişi mi savaşır,on bin kişi mi, bu hiç önemli değildir! Eğer tek bir insan savaşması gerektiğini kavramışsa savaşmalıdır.”diyerek kararlılığını sürdürür.
     Zorbalara ve zorbalığa direnmeli,tek başımıza da kalsak onurumuz, özgürlüğümüz ve geleceğimiz için savaşmalıyız,diyorsak Quangel’lere kulak verelim “Anne, Führer oğlumuzu öldürdü. Anne, Führer senin de oğullarını öldürecek, bu dünyadaki bütün evlere hüzün getirene kadar öldürmekten vazgeçmeyecek.”
   “Führer, siz emredin, biz arkandayız! Evet, biz arkandan geliyoruz, çünkü biz koyun sürüsü olduk. Sen bizi mezbahaya götürebilirsin.Biz düşünmeyi bıraktık.” Deyip bir gece yarısı kapımızın çalınmasını ve o uğursuz haberin verilmesini beklemeyeceğiz.
     Yazar  Hans Fallada’dan ve Herkes Tek Başına Ölür romanından öğrenecek çok şeyimiz var.
                 Kartlarınızı hazırlayın!
                                                                                                                                             Münire Çalışkan TUĞ

                        Evrensel Gazetesi - Ekmek ve Gül Kadın ekinde yayımlandı,
                                          





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder