“ANNE, FÜHRER OĞLUMUZU ÖLDÜRDÜ.”
İnsanlar kendilerini başkalarına anlatmak,
başkalarından da öğrenmek için, eski çağlardan
bu yana çok değişik iletişim
biçimleri kullanmışlardır.Ateş yakıp dumanı gökyüzüne salmışlar,güvercinden
yararlanmışlar, resim yapmış, kitap yazmışlardır.En çok da yüz yüze iletişimi
tercih etmişlerdir. Ancak, insanlık tarihinde
öyle zamanlar olmuş ki, bu en zorunlu ihtiyaç tehlike olarak görülmüş,
izlenmiş, olmadı yasaklanmıştır;ama insan bir yolunu bularak duygu ve düşünce
paylaşımını gerçekleştirmiştir, zindanlara tıkılma, en ağır işkence biçimlerini
yaşama, ölme, öldürülme tehlikesine rağmen.
Aydın Çubukçu,Evrensel Kültür dergisi Mart
2013 sayısında, kitlelere ulaştığında dünyayı değiştiren bir güce dönüşeceğine
inanılan iletişim araçları olarak, özellikle de pratik bilincin oluşmasında,
duvar yazılarından , afişler, pankartlar,kuşlama için hazırlanan kağıtlar,
bildiriler, pullardan ve daha da geliştirilen resimlerden söz eder.Denebilir
ki, yaşanan her olay, kendi bilgilenme, bilgilendirme ve kamuoyu yaratma
araçlarını da oluşturur.
1940-1942 yılları arasında Alman polisinin
sürdürdüğü yasa dısı çalışmaların dosyalarından yaptığı araştırmalardan da yararlanılarak Hans Fallada tarafından
yazılan Herkes Tek Başına Ölür romanı da insanların yaşadığı acılara ışık
tutarak, benzer acıların başkaları tarafından yaşanmaması için, işçi sınıfından
bir karı-kocanın , zor koşullar altında, canlarından olma pahasına da olsa
direnişlerini, bu direnişte kullandıkları bilgilendirme araçlarıyla birlikte
sunuyor bizlere.
Romanda,
1940’lı yıllarda Berlin’de, Quangel çifti, kendi halinde bir yaşam
sürmektedir.Otto Quangel bir fabrikada işçidir.Karısı Anna Nazi partisi kadın
kollarında çalışır.Tek çocukları olan küçük Otto’ları Nazi ordusunda
askerdir.Bir gün,bütün yaşamlarını, hayata bakış açılarını değiştirecek haberi
alırlar.Otto’ları savaşta ölmüştür.Onun, Führer ve vatan uğruna canını vermiş
bir kahraman olduğu, herkese örnek bir asker olarak kahramanca öldüğü haberini
alan Quangel’ler için artık hiçbir şey eskisi gibi değildir.O güne kadar Nazi
partisine bağlılığından ödün vermeyen Anna Qungel “Yalan, her şey yalan, bütün
bunlara, lanet olası savaşa sizler neden oldunuz.” diye feryat etmeye, Nazi
partisine bağlılığını sorgulamaya
başlar.Yeni bir bilinç akışı başlamıştır Quangel’lerde. .Şavaşa karşı
çıkılmalı, diğer anaların çocuklarının ölmesine
engel olunmalıdır.
Küçük kartpostallar hazırlayıp zor da olsa bunları insanlara ulaştırarak
halkı Nazi vahşetine karşı uyarmak ister baba Quangel, Başlangıçta, içinde biriken
korku ile kocasına engel olmaya çalışan Anna Quangel de katılır bu
faaliyete.İlk Karta “ Anne,Führer
oğlumuzu öldürdü.” yazılır ve belirlenen
yere bırakılır.Kartların amacına ulaşıp ulaşmayacağından emin
değillerdir.Onlar, Führer’in peşinden gitmeyen, ona karşı çıkan, direnenlerin
olduğunun bir kişiye bile ulaşmasını önemserler.
İnsanlar öyle bir korkuya hapsedilmiştir ki,
iki yıl boyunca hazırlayıp dağıtılan
yüzlerce katran neredeyse tamamı , Kartları bulanlar tarafından, içinde
ne yazdığı dahi okunmadan, üstelik
onu ellerinde tutarken bile
öleceklerinden korkarak polis şeflerine
teslim ederler. Polis şefinin odasındaki haritada, isyancıları yakalamak ve cezalandırmak için kartın bulunduğu yer işaretlenir.
İki yılın sonunda yakalanan Quangel çifti,
kararların halk adına alındığı söylenen mahkemelerdeki sorgulama ve işkenceler sırasında da büyük
bir direnç gösterirler.Otto Quangel “İşlemiş olduğum suç mu? Ben suç falan
işlemedim. Bir kişi mi savaşır,on bin kişi mi, bu hiç önemli değildir! Eğer tek
bir insan savaşması gerektiğini kavramışsa savaşmalıdır.”diyerek kararlılığını
sürdürür.
Zorbalara ve zorbalığa direnmeli,tek
başımıza da kalsak onurumuz, özgürlüğümüz ve geleceğimiz için
savaşmalıyız,diyorsak Quangel’lere kulak verelim “Anne, Führer oğlumuzu
öldürdü. Anne, Führer senin de oğullarını öldürecek, bu dünyadaki bütün evlere
hüzün getirene kadar öldürmekten vazgeçmeyecek.”
“Führer, siz emredin, biz arkandayız! Evet,
biz arkandan geliyoruz, çünkü biz koyun sürüsü olduk. Sen bizi mezbahaya
götürebilirsin.Biz düşünmeyi bıraktık.” Deyip bir gece yarısı kapımızın
çalınmasını ve o uğursuz haberin verilmesini beklemeyeceğiz.
Yazar
Hans Fallada’dan ve Herkes Tek Başına Ölür romanından öğrenecek çok
şeyimiz var.
Kartlarınızı hazırlayın!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder