11 Aralık 2015 Cuma

ÖĞRETMENLER MOBBİNGİ ANLATTI

                     SEN KADINSIN, HADDİNİ Bil!  YOKSA…          

                  

     Mobbing; psikolojik şiddet, baskı, kuşatma, taciz, rahatsız etme veya sıkıntı verme anlamına gelir. Bir başka deyişle,  sorunlu, kendini aşamamış, yenileyememiş, çağdaş bir donanıma ulaşmamış, ya da çocukluğundan itibaren mobbinge maruz kalarak baskıyı içselleştirmiş kişinin, fırsat bulunca öç almak, zayıflığını gölgelemek için eşine,çocuğuna, iş arkadaşına,yetkisi altıda çalışana, komşusuna vb.yönelttiği bir davranış biçimi, ya da beğenmediğine, kıskandığına, rakibine, kendisinde  olmadığı için birikimiyle karşısında ezildiğine  karşı cephe oluşturma, duygusal saldırıda bulunma, “psikolojik şiddet ve  terör” uygulama halidir mobbing.
    Bütün bunlardan dolayı mobbing, aile dahil, sosyal yaşam alanlarının tümünde  karşımıza çıkabilir.  Çoğumuz  günlük  yaşamımızda,  dışlanma, etkisizleştirilme,  üzerimizde  hakimiyet oluşturulma tutumlarıyla karşılaşmışızdır. Kendilerine çizilen yolda yürümeyen, itiraz eden, düşünen, işaret edileni değil de kendi doğru bildiğini yapan, yaşam karşısında güçlü duruşlar sergileyen,  ürettikleri yeni fikirlerle   rahatsızlık  yaratan insanlar, diğerlerinin   karşı saldırılarına uğramışlardır hep.
   Yaşanan bu olumsuzlukları paylaşalım  deyip mobbingi öğretmenlere  sorduk.   Yüzlerce biçimiyle karşılaştık. Onlari yeni aşağılayıcı tutulmadan uzak tutmak adına da isimlerini değiştirerek yazdık İşte onların anlattıkları: 

   Ayşe Öğretmen:90’lı yıllar. Ağrı’nın Patnos ilçesinde bir lisede çalışıyordum.Okul müdürümüz kadınların çalışmasına karşı çıkıyor, “Sizin yerinize erkekler çalışsın,dizinizi kırın evinizde oturun.” diyor.Okulda bayan öğretmenlere davranışı erkek öğretmenlerden daha baskıcıydı..Giyimimizden makyajımıza her şeyimize karışmayı kendinde bir hak olarak görüyordu.
    Bir gün bizim yırtmaçlı etek giymemizi  ve makyaj yapmamızı  yasakladığını söyledi. Hepimiz böyle bir yasaklamaya hakkı olmadığını anlatmaya çalıştık. Hiçbirimiz,  aşırılığa kaçmadan, yönetmelikler çerçevesinde günlük bakımımızı yapıyorduk Yasakların bize sözlü olarak iletildiği günden itibaren, arkadaşlarla anlaşıp, ders çıkışı evlerimize gittiğimizde en yırtmaçlı eteklerimizi seçip ertesi gün giymek için hazırladık.Hatta birbirimize gardroplarımızı açtık. Ben hiç makyaj yapmazdım. Hala da yapmıyorum.Ama müdür Bey makyajı yasakladığı için bir ay boyunca makyaj yapmıştım.Bizi taciz etmek için nöbetlerde,  sürekli koridorlara çıkıp arkamızdan  takip ediyordu. Biz hiç aldırmadan direniyorduk.Sonunda pes eden o olmuştu.

 Nurcan Öğretmen: Ben bir kız meslek lisesinde çalışıyordum.Öğrencilerimizin tamamı kız, idarecilerimiz dahil,öğretmenlerimizin çoğu da bayan.Öğrenciler okulun bahçesinde her sabah sıra yapılarak sınıflara alınıyorlar. Her sabah onlara “ Siz kızsınız, yarının anneleri olacaksınız,tavır ve davranışlarınız, giyim kuşamınıza dikkat etmelisiniz.Kibar, sakin ve uysal olmalısınız.Yoksa yarın eşlerinizle geçinemez, çocuklarınızı iyi yetiştiremezsiniz.”deniyordu. Her gün öğrenciler  cinsiyetçi ayrımlara tabi tutularak, onlara geleneksel aile yapısına uygun  davranış geliştirmeleri gerektiği öğütleniyor, onlardan bunu içselleştirmeleri isteniyordu. Zaten  sosyal-ekonomik açıdan zayıf ailelerden gelen öğrencilerimiz de bu söyleme itiraz etmiyorlardı. (Bizim itirazlarımızı da idare dikkate almıyordu.)  Öğrencilerin akın çevrelerinden  duydukları da üç aşağı beş yukarı aynı sözlerdi. Hatta velilerin bazıları çocuklarını iyi eş, iyi anne olma, evini iyi düzenleme, güzel yemek yapma, dikiş- nakış öğrenme gibi becerileri edinmeleri için  okula gönderdiklerini söylüyorlardı.
     Bir gün Müdüre Hanım günlük olağan  söylemlerini tekrarlarken  9. sınıflar arasından okula yeni gelen  bir öğrenci:
“Ben burada iyi kadın olmak için değil, iyi insan olmak, iyi bir eğitim almak için bulunuyorum. Ama anlıyorum ki yanlış yere gelmişim. Ben kız değilim, öğrenciyim. Her gün bunları bize söylemenizden bunaldım.” diye sesini yükseltince, okul müdürü de:
“Sus, terbiyesiz, sen bu bilmişliğinle öğrenci değil insan bile olamazsın,hemen velini okula çağırıp bu terbiyesizliğini anlatacağım.” diye onu azarladı.
         Öğleden sonra öğrencinin   velisi okula  geldiğinde,  müdüre hanım sabahki  sert davranışından uzaklaşmış, veliye şirin görünmek için  çok anlayışlı ve yetkin bir idareci olduğunu gösterme  çabasına bürünmüştü. Ama veli  kızının doğrularını desteklemiş, müdürün yaklaşımını mahkum etmişti. Sonra ne mi oldu? Bir hafta sonra müdürümüz alttan ala ala aynı söylemlerine devam etti.Bir taraftan da  o öğrenciye akıl verdiğini düşündüğü öğretmenleri de sıkı takibe almıştı. Ne de olsa bu yaştaki bir kız bunları düşünemezdi. Elbet ona akıl veren birileri vardı(!)

Münire Öğretmen: İlkokulu  birleştirilmiş sınıflı bir köy ilkokulunda   okudum.  Üç kardeş okula aynı anda başlamıştık.  Küçücük  sınıfımıza zor sığıyorduk.  Bir de dört metrekare müdür odamız vardı. Zaten okulumuz da, ben dokuz yaşıma geldiğimde yapılmıştı.Bir yıl daha geç yapılsaydı ben ve yedi kız arkadaşım, artık büyüdüğümüz gerekçesiyle okula gönderilmezdik.
     Kardeşim ve  ben v okuma ve öğrenme konusunda çok istekliydik. Öğretmenimizi çok iyi dinler, sürekli çalışır,  bulduğumuz her kitabı, gazeteyi, kağıt parçasını  bir solukta okuyup bitirirdik. Öğretmenimiz  Atalay Mola hafta sonları Kastamonu’ya ailesinin yanına gider, gelirken bize hep kitaplar getirirdi.
    Beşinci sınıfa geçtiğimizde Atalay öğretmen ayrıldı, Satı öğretmen geldi.  O da Atalay öğretmenin bıraktığı yerden devam edip bizi Devlet Parasız Yatılılık sınavlarına hazırladı.
    Sınavım iyi geçmişti; ama sınav sonucum bir türlü gelmiyordu.( O zamanlar sadece kazananların sonucu gelirdi.) Okulların açılmasına bir hafta kalmıştı, babam ilçeye gidip geldikçe, ona soramıyor, gizlice ceplerine bakıyor, bizi ilçedeki orta okula kayıt ettirdi mi diye araştırıyordum. Bir gün cebinde erkek kardeşimin  orta okula kayıt evrakını buldum.  Bizimki yoktu. Çılgın gibi bütün ceplerini karıştırdım.Yoktu, yoktu, yoktu. Dünyam başıma yıkılmıştı.Kurduğum hayaller, gelecek düşlerim birer  gülle gibi iniyordu bir bir üstüme. Demek erkek kardeşimiz Hikmet bana ve Mürüvet’e  tercih edilmişti. İlk defa aile içinde “kız “olduğumu hissetmiştim. Kardeşim  Hikmet ise en büyük düşmanım…
      Okulların açılmasından bir ay sonra, köydeki orman işletme şefliğine,  İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünden gelen bir telefonla hayatımın yönü değişti. Sınavı kazanmıştım, sınav sonucum İlçe Milli Eğitimde evrak arasına karışmış, orada kalmış, onu bulan memur telefonla köyü aramıştı.
    Babam hemen işlemleri tamamladı. İki gün içinde İstanbul Çamlıca Kız Lisesinde eğitime başladım. O zaman anladım ki, babam erkek kardeşimi bize tercih etmemişti; ekonomik yetersizlik onu buna zorlamıştı.
  Kız kardeşim Mürüvet mi? O bir yıl daha ilk okula devam etti, sınavlara hazırlandı. Kazandı, okudu. Şimdi Adapazarı’nda öğretmenliğe devam ediyor.

Ayla Öğretmen: Geçen yıl bir proje kapsamında,  okuldan  üç erkek arkadaşım ve sekiz kız öğrenci ile Romanya’ya gittik.Gördüklerime şaşırmadım desem yalan olur. Bütün şehri kadınlar yönetiyordu.Büfelerde, lokantalarda, taksilerde, okullarda hep kadınlar çalışıyordu.Belediye başkan yardımcısı da kadındı.
    Kadınlar çok güçlüydü, özgüvenliydi, kararlıydı, ne yapmak istediklerini ve ne yaptıklarını bilerek yaşadıkları her hallerinden anlaşılıyordu. Ezilmişlik, suçluluk, ikincil olma gibi duyguları yaşamadıklarını, yürüyüşlerinden, konuşmalarından, duruşlarından, giyim kuşamlarından bile anlayabiliyordunuz.Gördüklerim karşısında, ülkemde bana dayatılanların, direnmeme rağmen, benden neler alıp götürdüğünü iliklerime kadar hissettim.Üstelik çevremde, özgür bir kadın olarak tanınırım, arkadaşlarımın çoğunun bana özendiğini duyarım.
    Proje çalışması yürüttüğümüz okul oradaki son gecemizde bizim için bir yemek düzenlemişti. Yemeğe  o okuldan bir bayan öğretmenin arabasıyla gittik.  Mekanın önü araba doluydu. Çok dar bir park yeri kalmıştı.Marianna arabayı park ederken biraz zorlandı. Proje için Romanya’ya beraber gittiğimiz erkek arkadaşlardan biri,  dört gündür  avını sabırsızlıkla bekleyen atmaca gibi harekete geçerek,  Marianna’nın park ederken zorlanmasını onun kadın olmasına bağladı.Onun Türkçe bilmemesinden de yararlanarak “ Hep böyle bu kadınlar,tırafiği tıkarlar, park edemezler, trafikte bizi çileden çıkarırlar.” diyerek beceriksizliğimizi, ikincilliğimizi, bazı alanların ve işlerin bizlere göre olmadığını, haddimizi bilmediğimizi tescillemek istedi.
    Kendisine,  arabayı yeni aldığı zamanlarda okulun bahçesinde  park edişine öğrencilerin güldüklerini, hatta cep telefonlarıyla fotoğraflarını çekip okul panolarına astıklarını hatırlattım
       Düşmanını yenmiş, zafere ulaşmış bir eda ile dimdik duruyordu. Haline üzülerek yüzüne  baktım.Bu ülkede gördüğü güçlü kadın davranışlarıyla ezilmişliğin acınası zaferi nasıl da parlıyordu gözlerinde.

                          
  Evrensel Gazetesi- Ekmek ve Gül eekinde yayımlandı.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder