SEN KADINSIN, HADDİNİ
Bil! YOKSA…
Mobbing; psikolojik şiddet, baskı, kuşatma,
taciz, rahatsız etme veya sıkıntı verme anlamına gelir. Bir başka deyişle, sorunlu, kendini aşamamış, yenileyememiş,
çağdaş bir donanıma ulaşmamış, ya da çocukluğundan itibaren mobbinge maruz
kalarak baskıyı içselleştirmiş kişinin, fırsat bulunca öç almak, zayıflığını
gölgelemek için eşine,çocuğuna, iş arkadaşına,yetkisi altıda çalışana,
komşusuna vb.yönelttiği bir davranış biçimi, ya da beğenmediğine, kıskandığına,
rakibine, kendisinde olmadığı için
birikimiyle karşısında ezildiğine karşı
cephe oluşturma, duygusal saldırıda bulunma, “psikolojik şiddet ve terör” uygulama halidir mobbing.
Bütün bunlardan
dolayı mobbing, aile dahil, sosyal yaşam alanlarının tümünde karşımıza çıkabilir. Çoğumuz
günlük yaşamımızda, dışlanma, etkisizleştirilme, üzerimizde
hakimiyet oluşturulma tutumlarıyla karşılaşmışızdır. Kendilerine çizilen
yolda yürümeyen, itiraz eden, düşünen, işaret edileni değil de kendi doğru
bildiğini yapan, yaşam karşısında güçlü duruşlar sergileyen, ürettikleri yeni fikirlerle rahatsızlık
yaratan insanlar, diğerlerinin
karşı saldırılarına uğramışlardır hep.
Yaşanan bu
olumsuzlukları paylaşalım deyip mobbingi
öğretmenlere sorduk. Yüzlerce biçimiyle karşılaştık. Onlari yeni
aşağılayıcı tutulmadan uzak tutmak adına da isimlerini değiştirerek yazdık İşte
onların anlattıkları:
Ayşe Öğretmen:90’lı yıllar. Ağrı’nın
Patnos ilçesinde bir lisede çalışıyordum.Okul müdürümüz kadınların çalışmasına
karşı çıkıyor, “Sizin yerinize erkekler çalışsın,dizinizi kırın evinizde
oturun.” diyor.Okulda bayan öğretmenlere davranışı erkek öğretmenlerden daha
baskıcıydı..Giyimimizden makyajımıza her şeyimize karışmayı kendinde bir hak
olarak görüyordu.
Bir gün bizim
yırtmaçlı etek giymemizi ve makyaj
yapmamızı yasakladığını söyledi. Hepimiz
böyle bir yasaklamaya hakkı olmadığını anlatmaya çalıştık. Hiçbirimiz, aşırılığa kaçmadan, yönetmelikler çerçevesinde
günlük bakımımızı yapıyorduk Yasakların bize sözlü olarak iletildiği günden
itibaren, arkadaşlarla anlaşıp, ders çıkışı evlerimize gittiğimizde en
yırtmaçlı eteklerimizi seçip ertesi gün giymek için hazırladık.Hatta
birbirimize gardroplarımızı açtık. Ben hiç makyaj yapmazdım. Hala da
yapmıyorum.Ama müdür Bey makyajı yasakladığı için bir ay boyunca makyaj yapmıştım.Bizi
taciz etmek için nöbetlerde, sürekli koridorlara
çıkıp arkamızdan takip ediyordu. Biz hiç
aldırmadan direniyorduk.Sonunda pes eden o olmuştu.
Nurcan Öğretmen: Ben bir kız meslek lisesinde çalışıyordum.Öğrencilerimizin
tamamı kız, idarecilerimiz dahil,öğretmenlerimizin çoğu da bayan.Öğrenciler
okulun bahçesinde her sabah sıra yapılarak sınıflara alınıyorlar. Her sabah
onlara “ Siz kızsınız, yarının anneleri olacaksınız,tavır ve davranışlarınız,
giyim kuşamınıza dikkat etmelisiniz.Kibar, sakin ve uysal olmalısınız.Yoksa
yarın eşlerinizle geçinemez, çocuklarınızı iyi yetiştiremezsiniz.”deniyordu.
Her gün öğrenciler cinsiyetçi ayrımlara
tabi tutularak, onlara geleneksel aile yapısına uygun davranış geliştirmeleri gerektiği
öğütleniyor, onlardan bunu içselleştirmeleri isteniyordu. Zaten sosyal-ekonomik açıdan zayıf ailelerden gelen
öğrencilerimiz de bu söyleme itiraz etmiyorlardı. (Bizim itirazlarımızı da
idare dikkate almıyordu.) Öğrencilerin akın
çevrelerinden duydukları da üç aşağı beş
yukarı aynı sözlerdi. Hatta velilerin bazıları çocuklarını iyi eş, iyi anne
olma, evini iyi düzenleme, güzel yemek yapma, dikiş- nakış öğrenme gibi
becerileri edinmeleri için okula
gönderdiklerini söylüyorlardı.
Bir
gün Müdüre Hanım günlük olağan söylemlerini
tekrarlarken 9. sınıflar arasından okula
yeni gelen bir öğrenci:
“Ben burada iyi kadın olmak için
değil, iyi insan olmak, iyi bir eğitim almak için bulunuyorum. Ama anlıyorum ki
yanlış yere gelmişim. Ben kız değilim, öğrenciyim. Her gün bunları bize
söylemenizden bunaldım.” diye sesini yükseltince, okul müdürü de:
“Sus, terbiyesiz, sen bu
bilmişliğinle öğrenci değil insan bile olamazsın,hemen velini okula çağırıp bu
terbiyesizliğini anlatacağım.” diye onu azarladı.
Öğleden sonra
öğrencinin velisi okula
geldiğinde, müdüre hanım
sabahki sert davranışından uzaklaşmış,
veliye şirin görünmek için çok anlayışlı
ve yetkin bir idareci olduğunu gösterme
çabasına bürünmüştü. Ama veli kızının doğrularını desteklemiş, müdürün
yaklaşımını mahkum etmişti. Sonra ne mi oldu? Bir hafta sonra müdürümüz alttan
ala ala aynı söylemlerine devam etti.Bir taraftan da o öğrenciye akıl verdiğini düşündüğü
öğretmenleri de sıkı takibe almıştı. Ne de olsa bu yaştaki bir kız bunları düşünemezdi.
Elbet ona akıl veren birileri vardı(!)
Münire Öğretmen: İlkokulu
birleştirilmiş sınıflı bir köy ilkokulunda
okudum. Üç kardeş okula aynı anda
başlamıştık. Küçücük
sınıfımıza zor sığıyorduk. Bir de
dört metrekare müdür odamız vardı. Zaten okulumuz da, ben dokuz yaşıma
geldiğimde yapılmıştı.Bir yıl daha geç yapılsaydı ben ve yedi kız arkadaşım,
artık büyüdüğümüz gerekçesiyle okula gönderilmezdik.
Kardeşim ve ben v okuma ve öğrenme konusunda çok
istekliydik. Öğretmenimizi çok iyi dinler, sürekli çalışır, bulduğumuz her kitabı, gazeteyi, kağıt
parçasını bir solukta okuyup bitirirdik.
Öğretmenimiz Atalay Mola hafta sonları
Kastamonu’ya ailesinin yanına gider, gelirken bize hep kitaplar getirirdi.
Beşinci sınıfa
geçtiğimizde Atalay öğretmen ayrıldı, Satı öğretmen geldi. O da Atalay öğretmenin bıraktığı yerden devam
edip bizi Devlet Parasız Yatılılık sınavlarına hazırladı.
Sınavım iyi
geçmişti; ama sınav sonucum bir türlü gelmiyordu.( O zamanlar sadece
kazananların sonucu gelirdi.) Okulların açılmasına bir hafta kalmıştı, babam
ilçeye gidip geldikçe, ona soramıyor, gizlice ceplerine bakıyor, bizi ilçedeki
orta okula kayıt ettirdi mi diye araştırıyordum. Bir gün cebinde erkek
kardeşimin orta okula kayıt evrakını
buldum. Bizimki yoktu. Çılgın gibi bütün
ceplerini karıştırdım.Yoktu, yoktu, yoktu. Dünyam başıma yıkılmıştı.Kurduğum
hayaller, gelecek düşlerim birer gülle
gibi iniyordu bir bir üstüme. Demek erkek kardeşimiz Hikmet bana ve Mürüvet’e tercih edilmişti. İlk defa aile içinde “kız
“olduğumu hissetmiştim. Kardeşim Hikmet
ise en büyük düşmanım…
Okulların
açılmasından bir ay sonra, köydeki orman işletme şefliğine, İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünden gelen bir
telefonla hayatımın yönü değişti. Sınavı kazanmıştım, sınav sonucum İlçe Milli
Eğitimde evrak arasına karışmış, orada kalmış, onu bulan memur telefonla köyü
aramıştı.
Babam hemen
işlemleri tamamladı. İki gün içinde İstanbul Çamlıca Kız Lisesinde eğitime
başladım. O zaman anladım ki, babam erkek kardeşimi bize tercih etmemişti;
ekonomik yetersizlik onu buna zorlamıştı.
Kız kardeşim Mürüvet
mi? O bir yıl daha ilk okula devam etti, sınavlara hazırlandı. Kazandı, okudu.
Şimdi Adapazarı’nda öğretmenliğe devam ediyor.
Ayla Öğretmen: Geçen
yıl bir proje kapsamında, okuldan üç erkek arkadaşım ve sekiz kız öğrenci ile
Romanya’ya gittik.Gördüklerime şaşırmadım desem yalan olur. Bütün şehri
kadınlar yönetiyordu.Büfelerde, lokantalarda, taksilerde, okullarda hep
kadınlar çalışıyordu.Belediye başkan yardımcısı da kadındı.
Kadınlar çok güçlüydü, özgüvenliydi,
kararlıydı, ne yapmak istediklerini ve ne yaptıklarını bilerek yaşadıkları her
hallerinden anlaşılıyordu. Ezilmişlik, suçluluk, ikincil olma gibi duyguları
yaşamadıklarını, yürüyüşlerinden, konuşmalarından, duruşlarından, giyim
kuşamlarından bile anlayabiliyordunuz.Gördüklerim karşısında, ülkemde bana
dayatılanların, direnmeme rağmen, benden neler alıp götürdüğünü iliklerime
kadar hissettim.Üstelik çevremde, özgür bir kadın olarak tanınırım,
arkadaşlarımın çoğunun bana özendiğini duyarım.
Proje çalışması
yürüttüğümüz okul oradaki son gecemizde bizim için bir yemek düzenlemişti.
Yemeğe o okuldan bir bayan öğretmenin
arabasıyla gittik. Mekanın önü araba
doluydu. Çok dar bir park yeri kalmıştı.Marianna arabayı park ederken biraz
zorlandı. Proje için Romanya’ya beraber gittiğimiz erkek arkadaşlardan
biri, dört gündür avını sabırsızlıkla bekleyen atmaca gibi
harekete geçerek, Marianna’nın park
ederken zorlanmasını onun kadın olmasına bağladı.Onun Türkçe bilmemesinden de
yararlanarak “ Hep böyle bu kadınlar,tırafiği tıkarlar, park edemezler,
trafikte bizi çileden çıkarırlar.” diyerek beceriksizliğimizi, ikincilliğimizi,
bazı alanların ve işlerin bizlere göre olmadığını, haddimizi bilmediğimizi
tescillemek istedi.
Kendisine, arabayı yeni aldığı zamanlarda okulun
bahçesinde park edişine öğrencilerin
güldüklerini, hatta cep telefonlarıyla fotoğraflarını çekip okul panolarına
astıklarını hatırlattım
Düşmanını
yenmiş, zafere ulaşmış bir eda ile dimdik duruyordu. Haline üzülerek
yüzüne baktım.Bu ülkede gördüğü güçlü
kadın davranışlarıyla ezilmişliğin acınası zaferi nasıl da parlıyordu
gözlerinde.
Evrensel Gazetesi- Ekmek ve Gül eekinde yayımlandı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder